İşlem Sürüyor...

Hayatınız En Büyük Maceranız Olsun

Nasuh Mahruki: ''Coşkuyla, Tutkuyla Yaşayıp Hayallerinin Peşinden Gitmeli İnsan''

Dünyanın farklı iklimlerinde tırmanışlar, motosiklet yolculukları ve fotoğraf seyahatleri yapan Nasuh Mahruki, 50 yıllık yaşam deneyimini “Hayatınız en büyük maceranız olsun” mesajıyla özetliyor. Milli sporcu, profesyonel dağcı, yazar ve fotoğrafçı Mahruki, “Coşkuyla, tutkuyla yaşayıp hayallerinin peşinden gitmeli insan” diyor.
 

Doğanın İçinde Sıra Dışı Bir Deneyim

Yedi kıtanın en yüksek zirvelerini tırmanan dünyadaki en genç dağcı, Everest’in zirvesine çıkan ilk Türk tırmanışçı, “Kar Leoparı” unvanının sahibi tutkulu bir yarışçı, motosikletli bir gezgin ve felaketzedelerin yardımına koşan arama kurtarma timi AKUT’un onursal başkanı... Nepal’den Tibet’e, Alaska’dan Afrika’ya dünyanın çeşitli coğrafyalarını sıra dışı fotoğraf karelerine yansıtan Nasuh Mahruki, hayatın her anını keşfetmenin paha biçilmez keyfiyle yaşıyor. Başarılı tırmanışçı, çocuklara da cesaret ve paylaşımın dönüştürücü etkisini gösteriyor. Doğanın içinde sıra dışı bir deneyim arayanlara, zirveye ulaşmanın ipuçlarını anlatan Mahruki’yle, çocuklar için Antalya’da hazırladığı doğa kampında şehirden kaçış ve serüvenin ruha iyi gelen yönlerini konuştuk.
 

Şehirden Doğaya Bir Kaçış Serüveni
 

“Kendi Everest’inize Tırmanın” seminerleri nasıl başladı?

Ben 1995’in mayıs ayında Everest’e tırmandım. Döndükten sonra “Zirveye Doğru” konuşmalarını yapmaya başladım. Everest çok özel bir hedef. O yüzden bir Everest tırmanışının başından sonuna planlanması ve başarıya ulaşması, tıpkı iş dünyasındaki zorlu bir hedefin başından sonuna planlanıp hedefe ulaştırılması gibi. Çünkü başarıya ulaşmak için takım oluşturmalı, strateji kurmalı ve bir hedef koymalısınız. Tüm süreçleri hazırlamanız gerekiyor. Bu analojiyi iş dünyasındaki yöneticiler kendi personellerine aktarmak istiyorlar. Bir de sıra dışı bir iş başarmış birini dinlemek insanların hoşuna gidiyor. Motive edici, öğretici ve farkındalık geliştirici bir süreç oluyor.
 

Baş döndürücü hızda ve sürekli yeni hedeflerle geçen bir hayatınız var. Yedi kıtada tırmanışlar yapan profesyonel bir dağcı olarak, sizi imkansızı başarma tutkusu mu motive ediyor?

Ben çok hedef odaklı ve kendimi yeni rekorlara zorlayarak yaşadım. 20 yaşındayken dağcılığa ve doğa sporlarına başladım. Kendimi geliştirdikçe bu alandaki yeteneklerimin çok rekabetçi olduğunu fark ettim. Bir aşamadan sonra sadece Türkiye’de değil, dünyanın en iyileriyle de rekabet edebileceğimi gördüm. Bu beni daha da motive etti. Üniversiteyi bitirir bitirmez, 24 yaşında yüksek irtifa dağcılığına başladım. İlk kitabım “Bir Dağcının Güncesi”ni de o yıl yazdım. 26 yaşında “Kar Leoparı” unvanını aldım. Üzerinden 25 yıl geçti ama Türkiye’de hâlâ tekrarı yaşanmadı. 27 yaşında Everest’e çıktım ve ardından “Everest’te İlk Türk”ü yazdım. 28 yaşında yedi zirveyi tamamlayan dünyanın en genç dağcısı oldum. O yıl yazdığım “Bir Hayalin Peşinde” adlı kitabımda, en soğuk coğrafyalarda yaşadığım o deneyimi paylaştım. 29 yaşında motosikletle Katmandu’ya giderek 8 binlik bir dağ tırmanışı yaptım. O uzun yolculuğun anılarını da “Asya Yolları, Himalayalar ve Ötesi” başlığıyla yazıya döktüm. 30 yaşında bir başka 8 binliğe çıktım. 31 yaşında sadece 17 Ağustos depremiyle boğuşabildim. 35’imde dünyanın en zorlu ve tehlikeli dağı K2’ye tırmandım. Milli sporcu ve profesyonel dağcı oldum. Gazetelerden derlediğim makalelerimi “Yeryüzü Güncesi”nde, içimdeki 40 yaş hesaplaşmasını da “Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir” mesajıyla insanlara sunmak istedim. Şimdi de, bugüne kadar edindiğim tecrübeleri paylaşarak ilgili olanlara aktarmaya çalışıyorum.
 

 Sadece kitaplarla değil, verdiğiniz seminerlerle de sıra dışı bir başarı   öyküsü anlatıyorsunuz. Bunlardan biri de geçtiğimiz aylarda   Antalya’daydı. Biraz bahseder misiniz?

 Benim yeni yaş dönemlerimde, zihnimde farklı farklı mesajlar oluşur.   50’nci yaşımda da “Hayatınız En Büyük Maceranız Olsun” teması ortaya   çıktı. Antalya Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (ANSİAD) bir   organizasyonuna konuşmacı olarak katıldığım Akra Barut Hotel’de, bu   temayı yaşadıklarım üzerinden anlattım. Akra otellerinin yöneticilerine   de “Kendi Everest’inize Tırmanın” başlıklı bir konuşma yaptım. Son zamanlarda sunduğum fotoğraf sergilerinde ve verdiğim seminerlerde bu bakış açısının bana kazandırdıklarından bahsetmeye çalışıyorum.
 

Önümüzdeki süreçte yeni bir proje var mı?

Akra otelleri, “Akra Talks” adı altında entellektüel sohbetler düzenliyor. Her alanda profesyonel insanları ağırlayan ve başarılarının sırrını sohbet ortamında paylaşmalarına vesile olan Akra Talks’a katılıp deneyimlerimi aktaracağım. “Hayatınız En Büyük Maceranız Olsun” temasıyla yedi kıtada farklı kültürlere dair gözlemlerimi yansıtan 60 fotoğraftan oluşan sergimi de oraya taşıyarak sunacağım.
 

Son yıllardaki temel konularınızdan biri doğa bilincini yükseltmek ve farkındalık oluşturmak... Bunun sebebi adım adım yaklaşmakta olan iklim değişikliği tehlikesi mi?

İnsanın doğaya etkisi o kadar fazla ki; biz artık onun dengesini değiştirebilecek kudretteyiz. Evrimin doğasını bile değiştirdik. Bu gücü kontrol altına almazsak, küresel iklim değişikliği gibi çok yıkıcı sonuçları olabilecek bir sürece doğru evriliyoruz. Yeni neslin bu bilinçle ve farkındalıkla yetiştirilmesi gerekiyor. Aksi halde doğayı yok edebilecek güce sahibiz. Şu anda var olan nükleer silahlar dünyayı defalarca kere yok edebilecek kadar fazla. Bu gücü kontrol etmezsek, sınırlandırmazsak ve birtakım etik kurallara bağlamazsak, biz bu dünyayı ve onunla birlikte kendimizi yok edebiliriz.
 

Doğaya duyduğunuz bu yoğun hassasiyet onun bugüne kadar size sunduklarına bir teşekkür mü?

Çocukluğumdan itibaren doğaya ve hayvanlara çok düşkünüm. Doğduğum andan itibaren büyük bahçeli bir evde, çok sayıda hayvanla beraber büyüdüm. Bu yaşam tarzı, duruşumu, dünya görüşümü, kişiliğimi oturtan en önemli şey oldu. Ardından doğa sporları tutkusu, seyahatler, motosiklet yolculukları geldi. Çocuklar doğadan kopmadan, yaşamın içinde, ağaçları ve hayvanları severek, sorumluluk alarak, onlara bakıp besleyerek ve çok yakından tanıyarak büyümeli. Sahip olduğum bu farkındalığı yeni nesillere aktarmaya çalışıyorum. Bana iyi geldi. Herkese de iyi gelir diye düşünüyorum.
 

Asya Yolları, Himalayalar ve Ötesi
 

Çocuklara doğa bilincini aşılayıp onu korumalarını sağlamak için başlattığınız Doğada Liderlik Kampı’nın içeriğinden biraz bahseder misiniz?

Yıllarca iç mekânlarda sunumlar yaptıktan sonra, iki yıl önce bunu doğaya taşımaya karar verdik. Doğada Liderlik Okulu adlı bir konsept üzerinden işe koyularak çocukları doğa kamplarıyla buluşturmaya başladık. Yaz aylarında İstanbul Çatalca’da, kışın sömestr tatilinde de Antalya’da yapıyoruz bu kampları. Yeşili koruma bilinci, doğal ortamda güvenli hareket edebilme kabiliyeti, kamp, çadır, uyku tulumu, ipler, düğümler, tırmanış, kano, oryantiring, navigasyon, yön bulma gibi temel doğa becerileriyle çocukların farkındalıklarını geliştirmeye çalışıyoruz. Gün içindeki teorik ve pratik eğitimlerin yanında onlara akşamları da yeni ufuklar açıcı sunumlar yapıyoruz. Fotoğraf gösterimleri, çocuk dünyasına göre kişisel gelişim sunumları ve doğa sporlarıyla ilgili bilgilendirici paylaşımlar yapıyoruz.
 

Çocuklarla Kamp Hayalimiz
 

Doğa kampları son yılların en gözde tatil trendlerinden biri haline geldi. Siz nasıl karar verip başladınız bu işe?

Türkiye’de çok sayıda doğa kampı düzenleniyor. Sayıları senede 10 bini bulan kamplara 2 milyon civarında öğrenci katılıyor. Eşimle uzun zamandır hayalimizdi çocuklara yönelik doğa kampları ve eğitimler düzenlemek. Çocuklarımız dünyaya geldikten sonra bu hayali gerçeğe d.nüştürmeye karar verdik. Şimdi Barlas beş buçuk, Bilge de üç buçuk yaşında. Kamplar hem bizim çok hoşumuza gitti, hem de toplumda büyük bir taleple karşılık buldu. Şu ana dek 25 kampımız oldu. Barlas’la Bilge bu kamplarda büyüdüler diyebilirim.

0 Yorum

Yorum Yap

2931 kez görüntülendi
  • Kenan Mollaoğlu
  • 06-12-2019
  • YAŞAM

Sizin İçin Önerilenler


BARUT HOTELS
İLETİŞİM