İşlem Sürüyor...

Ünlü Ressam Salvador Dali’nin Dikkat Çekici Hayat Hikayesi

Sürrealizmin en büyük temsilcilerinden biri olan ve farklı giyim tarzı, davranışları, fikirleri ve sözleriyle dikkat çeken Salvador Dali yirminci yüzyılın en büyük ressamlarındandır. 11 Mayıs 1904 tarihinde İspanya'nın Figueres kentinde dünyaya gelen Salvador Dali’nin hayatı günümüzde hala büyük bir merak uyandırıyor. Salvador Dali’nin ismi ise kendi doğumundan kısa bir süre önce vefat eden 3 yaşındaki abisinden geliyor. Dali’nin ölen kardeşi Salvador’a ikizi kadar benzediği de biliniyor.

 

 

Küçükken abisinin mezarına götürülen ve aralarındaki benzerlikten dolayı küçük yaşta kimlik sorunu yaşamaya başlayan Dali'nin annesiyle babası farklı karakterlere sahipti. Otoriter babasının yanı sıra annesi oldukça sevecen ve anlayışlı biriydi. Evin tek erkek çocuğu olmanın verdiği ilgiyle şımarık bir karaktere sahip olan Dali, annesinin desteğiyle resim serüvenine başladı. Genç yaşta annesini kaybetmesinin üzerine resim, hayatındaki en önemli unsur haline geldi.

 

 

20'li yaşlarının başında Madrid'de üniversiteye başlayan Salvador Dali, anarşist akıma katıldı. Bu sebeple okuldan atılan Dali, bir süre tutuklu kaldı. Ardından Barselona'da ilk kişisel sergisini açtı.  Dali’nin resimleri eleştirmenler ve bazı çevreler tarafından ilgi ve şaşkınlıkla karşılandı. 1926'da Paris'te Picasso ile tanışan Salvador Dali, sonraki birkaç yıl boyunca Picasso etkisinde kaldı ve bu etki Dali'nin resimlerine de yansıdı.

 

 

Dali’nin büyük değişimi Louis Burnier ve Federico Garcia Lorca ile Madrid'de tanıştığı zamana denk geliyordu. Uzun saçları ve piposu ile bilinen Dali, bu süreçte kısa saçlı ve asık suratlı bir görünüme büründü. Günlük yaşamını entelektüel bir şekilde sürdüren Salvador Dali, 1929 yılında Luis Buñuel ile birlikte 'Bir Endülüs Köpeği' isimli avangard bir kısa film çekti ve bu film, sürrealist sanat çevrelerinde Dali ve Buñuel ikilisine büyük bir şöhret kazandırdı.

 

 

Salvador Dali’nin en çok tanınmış yapıtı, 1931 yılında yaptığı 'Eriyen Saatler' olarak da bilinen 'Belleğin Azmi' eseridir. Geniş bir kumsal manzarası önünde, eriyen cep saatleri resmedilen bu eser, kimileri tarafından değişmez zaman kavramına karşı bir protesto, kimileri tarafındansa akıp giden zaman olarak yorumlansa da Dali bu resmin ilham kaynağını, sıcak ağustos güneşi altında eriyen bir peynir olarak açıkladı. Eser, 1934 yılından beri New York Çağdaş Sanat Müzesi'nde sergileniyor.

 

 

Salvador Dali'nin özel hayatı da oldukça ilgi çekiciydi. Önceleri kadınlara karşı ilgi göstermeyen Dali, bu fikrini 1926'da Gala ile tanışınca değiştirdi. Gala, bir Rus avukatın kızı ve Rus şair Paul Eluard'ın eşiydi. Dali kendisini ilk defa bir otelin terasında gördüğünde ise eşiyle birlikteydi. Ertesi gün plajda buluşmak üzere sözleşen Dali ve Gala, sonrasında sevgili olarak birlikte yaşamaya başladı. Dali’ye göre Gala; bir sevgili, arkadaş, ilham perisi, model, danışman ve her şeyiydi.

 

 

Dali’nin ABD'de büyük bir üne kavuşması ise New York’ta sergi açmasıyla oldu. TIME dergisine de kapak olan Dali’nin 1937 yılında Hollywood macerası başladı. Dali, Marx Kardeşler'le tanıştı ve onlar için bir film senaryosu yazdı. 1938 yılında ise büyük hayranlık duyduğu Freud ile tanışan Dali, onun birkaç portresini yaptı. Dali, diğer klasik sürrealistler gibi bilinçaltının dışavurumuyla ilgileniyordu. Bu yüzden Freud'un yazı ve araştırmalarını yakından takip ediyordu.

 

 

General Francisco Franco 1936-1939 arasında süren İspanya İç Savaşı'nı kazanınca ülkesini özleyen Dali, geri dönmek isteğiyle yeni kurulan faşist rejimi desteklediğini açıkladı ve Franco'ya, İspanya'yı yok eden güçleri temizlediği için teşekkür etti. Franco ile bizzat tanışan ve portresini yapan Dali, saray ressamı olarak atandı. Bunun üzerine çoğu Marksist olan sürrealistler, Dali'yi sürrealist grubundan çıkararak ona arkalarını döndüler. Dali’nin buna cevabıysa "Sürrealizm benim!" sözleri oldu.

 

 

1940'ta ABD'ye giden Dali ve Gala, burada 9 sene kaldı. 1942'de 'Salvador Dali'nin Gizli Hayatı' isimli otobiyografisini yayınlayan Dali, 1945-1946 yılında Walt Disney ile birlikte 'Destino' isimli filmin yapımında çalıştı. 'Spellbound' filminde de Hitchock ile birlikte çalışan Dali, 1949'da karısıyla beraber bir daha ayrılmamak üzere ülkesine geri döndü. Bilime olan ilgisi daha da artan Dali, hayatının bu dönemine 'nükleer mistisizm' adını verdi. Ardından 1951'de Mistik Manifesto'yu yayınladı.

 

 

Dali, 1953'te Nature dergisinde yayınlanan, Watson'ın DNA yapısını açıkladığı makaleyi okuyup çift sarmal yapıyı gördüğünde çok etkilendi. DNA’yı insanla tanrı arasındaki tek bağlantı olarak gören Dali, 23 yıl boyunca DNA molekülünün yapısını sanatının ayrılmaz bir parçası olarak belledi. 10 Haziran 1982'de Dali, çok sevdiği karısı Gala’nın ölümüyle birlikte yaşam isteğini de kaybetti ve resimden soğumaya başladı. Son yıllarında oldukça az eser veren Dali, 23 Ocak 1989 tarihinde hayatını kaybetti.

 

1 Yorum

Yorum Yap

30168 kez görüntülendi
  • Merve Tepedüş
  • 20-11-2020
  • YAŞAM

Sizin İçin Önerilenler


BARUT HOTELS
İLETİŞİM